Atların insanlık tarihine etkisi pek çok alanda kendini göstermiştir. Ulaşımdan haberleşmeye, tarımdan savaşlara kadar farklı farklı alanlarda atların insanlık tarihini hızlandırıcı etkisi görülmektedir. İlk olarak M.Ö. 5500'lü yıllarda Kuzey Kazakistan dolaylarında yaşayan insanlar tarafından evcilleştirildiği belirtilen atların savaş tarihine olan tesiri derin niteliktedir.
Homo Sapiens'lerin ilk tanıdığı atlar öyle zavallı ve işe yaramaz hayvanlardı ki, insanlar atlardan sadece yemek için yararlanıyorlardı. Günümüz atları olan Equuscaballusların ataları olan Equus türü, son Buzul Çağı'nın sonlarında yeni dünyaya göç etmiş olan Amerika'lı Kızılderililer tarafından neredeyse soyları tükenene değin avlanmışlardı. Eski Dünya'da ise Buzul Çağı'ndan sonra Avrupa'da ormanların oluşması Equuscaballus'un önce avlandığı sonra yararlanmak için evcilleştirildiği bozkırlara doğru göçe zorlamıştı. Karedeniz'in kuzeyinde Dinyeper Nehri üzerindeki Srednijstog adı ile bilinen yerleşim yerinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000'lerden kalma terbiye edilmiş atların ait olduğu sanılan kemikler ele geçirilmiştir. Taş Devri insanı atları üzerine binmek ya da arabaya koşmak yerine etini yemek için avlamaktaydı; çünkü o dönemde atlar sırtında bir insan taşıyamayacak kadar güçsüzdü ve insanlar da atı bağlayıp çektirebilecekleri arabaları henüz icat etmemişlerdi.
M.Ö. 9. Yüzyıl Asur Atlılarını Gösteren Bir İllustrasyon...
M.Ö. 4. Yüzyılda Alan - Sarmatya ve İskit Atlılarını Tasvir Eden İllustrasyonlar...
M.Ö. 4. Yüzyılda Bir Taranto Atlısı ve Kullandıkları Atlar....
Ayrıca Taş Devri insanının atların özel üretim yöntemleriyle daha büyük, daha güçlü ve daha hızlı olabileceklerini ve diğer türlere oranla kendilerine daha fazla yarar sağlayacaklarını bilmesi olanaksızdı. Şimdi biliyoruz ki, genetik nedenlerden dolayı her yörede görülen eşekler Moğolistan ve Türkistan'da bulunan hemiyonlar, Tibet Yaylası'nın kiyangları, Batı Hindistan'ın gorkurları ya da Mezopotamya ve Türkiye'nin yaban eşekleri bu gelişmeyi göstermezlerdi. Taş Devri insanı içinse böyle bir ayrım yapmanın olanağı yoktu. Özellikle Caballus kısa bacakları, kalın ensesi, çıkık karnı, dışa çıkık suratı ve sert yelesi ile türü ortadan kalkıncaya dek görünümü ve performansında hiçbir değişiklik olmayan tarpandan büyük bir farklılık gösteremezdi.
Bir savaş objesi olarak atın kullanımını ise M.Ö. 1350 yıllarına ait Mısır yarı kabartmalarında görebiliyoruz. Bu kabartmalarda ve M.Ö. 12. yüzyıldan kalmış kabartmalardan bir tanesinde Kadeş Savaşı'na katılmış bir atlı asker tasviri bulunmaktadır. Fakat yine de bu atları bugün bildiğimiz anlamdaki süvarilere benzetmemiz mümkün değildir; zira o dönemde ata binen insanlar eyer ve üzengi kullanmıyorlar ve atı kolayca yönetemeyecekleri şekilde arkaya oturuyorlardı. Atların o devirde henüz sırtlarında insan taşıyabilecek güce ulaşamadıklarını buradan da anlayabiliyoruz. M.Ö. 8. yüzyılda ise seçme ve ıslah yoluyla elde edilen cins atlara Asurlular ağırlıklarını omuzlarına vererek biniyor, hayvanlarla gerekli iletişimi kurabildikleri için hareket halindeyken ok atabiliyorlardı. Belki binicilik gelişmemişti ama biniciler istedikleri anda dizginleri ellerinden bırakarak da atlarını sürebiliyorlardı.
Roma İmparatorluğu Döneminde Atların Kullanımı...
(M.S. 1-2. Yüzyıl)
(M.S. 3-4. Yüzyıl)
(M.S. 5-6. Yüzyıl)
Binicilik bozkırlarda uygar ülkelerden çok daha önce başlamıştı ve Asurlularda gelişen at üzerinde ok atma sanatı bozkır sınırından dışarı taşınca, binicilikte usta olanlar tarafından ivedi biçimde benimsenmişti. İkinci Sargon dönemi gibi geç sayılabilecek tarihlerde bile bozkırlarda yakalanıp eğitilen genç tayların Asurlulara satıldıklarını bilmekteyiz. At sırtında ok atmanın da hemen hemen aynı dönemde bozkır insanları tarafından uygulanmaya başladığını söylemek olasılık dahilindedir.
Asurlular, İskitler, Kimmerler gibi atlı kavimler Himalaya'lardan Kafkas Dağları'na kadar uzanan bir alan dahilinde kendilerine göre nispeten uygar olan kavimleri bile atlarına olan hakimiyetleri ve atlarını savaş alanlarında etkin biçimde kullanabilmeleri nedeniyle dize getirmeyi başarmışlardı. M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında Mezopotamya'ya saldırmış olan İskitler, Ortadoğu - Hindistan - Çin ve Avrupa'daki uygarlıkların sınırlarında 2000 yıl kadar sürecek olan baskın, yakıp yıkma, köle alma, öldürme ve topraklara sahip çıkma olaylarının adeta habercisi olmuşlardır.
Hun - Karolenj ve Bizans Atlıları...
(M.S. 4-6. Yüzyıl)
(M.S. 8-9. Yüzyıl)
Uygarlığın sınırlarına aralıksız sürdürülen saldırıların merkezde de bazı değişikliklere neden olduğu ve böylece bozkır konar göçerlerinin askeri tarihin en önemli ve en zararlı askeri güçlerinden biri olarak tanınmalarına yol açtığı bilinmektedir. İskitler ilk ürkütücü saldırılarını yapmadan birkaç kuşak öncesine değin Volga kıyılarında insanların yetiştirdiği ve yediği ufak tefek, sert tüylü midilliler bozkır konar göçerlerinin uygarlıklara verdiği büyük zararların taşıyıcıları olmuşlardır.
İngiliz Şövalyelerinin ve Kraliyet Süvarilerin Kullandığı Atlar...
(M.S. 12-13. Yüzyıl)
(M.S. 14-15. Yüzyıl)
(M.S. 18. Yüzyıl)
Atların kullanımında ve atlara hakimiyette çığır açan bir buluş olan üzenginin ise Avrupa'da 8. yüzyıla kadar kullanılmadığı ifade edilmektedir. Böyle söylenmesinin nedeni, Batı Avrupa'da süvari sınıfının bu yüzyıla kadar kurulmamasıyla bağlantılıdır. Romalıların "barbar" adını verdiği Batı Roma'yı yok eden kabileler Gotlar, Alanlar, Vandallar, Heruliler ve Hunlar atlı savaşçılardı. Fakat Avrupa nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Keltler, Germenler veya Slavlar olsun bunlar yaya olarak savaşıyorlardı. Saldırı sırasında hareketlilikleri çok olan Kuzey Afrika'lılar (Moors) ve Vikingler, Franları süvari sınıfı kurmaya zorlamıştır.
Geçmişten Günümüze Kullanılan Bazı Üzengi Çeşitleri ve At Ekipmanları...
Üzenginin doğuda ise milattan önce en erken 4. yüzyılda kullanıldığı belirtilmektedir. Bu döneme ait bir İskit vazosu üzerindeki kabartmalar üzengi ile donatılmış eyeri göstermektedir. Ki, bu da İskitlerin üzengiyi kullandıklarını gösteren bir kanıttır. "Atlı okçular" olarak bilinen birçok İskit önce üzengiye ihtiyaç duymamışlardır. Ancak sonradan Sarmatyalıların onları yenmesiyle buna gerek duymuşlardır. M.Ö. 2. yüzyıla uzanan Hindistan'daki bir Budist tümülüsündeki heykeller atlıların üzengi kullandıklarını göstermektedir. Kabileleri alanlarına katılan Sarmatyalılar, Hıristiyanlığın geldiği dönemlerde batıya doğru harekete geçtiler. Ağır zırh giyiyorlardı ve yayı kullandıkları gibi mızrak da kullanıyorlardı. Ve bunun yanı sıra üzengileri de vardı. Onlar İskitlerin yerine geçerek batı steplerinin efendileri oldular. Vizigotlar ve Ostrogotlar üzengiyi kullanmayı onlardan öğrendiler. İskandinavya'dan Doğu Avrupa'ya yavaş yavaş sızan Vandallar, Gepidler, Heruliler ve diğer "Doğu Germen" kavimleri de üzengiyi Sarmatyalılardan öğrendiler. Elbette ki tüm kavimleri Roma içine süren Hunlar da üzengiyi kullanıyordu. Hunlar, Macaristan'da Attila'nın imparatorluğunun sona ermesinden sonra uzun müddet kaldılar ve Doğu Roma'nın en iyi süvarileri oldular.
At Eyeri ve Diğer Ekipmanlar...
(1- Ön Kemer, 2- Arka Kemer, 3- Sağrı, 4- Bağlantı Barı, 5- Örtü, 6- Kanat, 7- Zırh, 8- Üzengi Kayışı, 9- Üzengi.)
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
* John Keeegan, Savaş Sanatı Tarihi, (Çev.) Füsun Doruker, Sabah Kitapları, İstanbul, 1995.
* Osprey Publishing (Muhtelif Kitaplar).
* William Weir, 50 Weapons That Changed Warfare, New Page Books, 2005.