28 Haziran 2012 Perşembe

KALKA IRMAĞI SAVAŞI (M.S. 1223)


     Ordularının Türkistan seferini tamamlamasının ardından Cengiz Han, Kuzey Kafkasya çevresinde yaşayan Kumanların (Kıpçakların) üzerine de bir sefer yapılmasını istemişti. Cebe Noyan ve Sabutay emrindeki iki Moğol tümeni bu durum üzerine harekete geçtiler. Evvela önlerine çıkan Alanları mağlup ettiler. Daha sonra Kumanların küçük bir grubunu yendiler. Bu gruptakiler fazla bir mukavemet gösterememişti; zira asıl Kuman birlikleri Don civarlarındaydı. Bu nedenle Moğol kumandanları zaman geçirmeksizin Kuman ana güçlerinin üzerine yürümeye karar verdiler.


Kalka Savaşı Öncesinde Dönemin Coğrafyası...




     Üzerlerine gelen Moğol tehlikesinin ciddiyetini iyi bilen Kuman başbuğu Konçak Han, Rus knezlerinden yardım talep etmeye karar verdi. Başlangıçta bu yardım talebine isteksiz yaklaşan Rus knezleri, Galiç Knezi Mstislav'ın yoğun ısrarlarına binaen Kumanlara yardım etme kararı aldılar. Çünkü Kumanlar kendilerinden sonra sıranın Ruslarda olacağı konusunda Mstislav'ı ikna etmeyi başarmışlardı. Gelişmelerden haberdar olan Moğollar da Rus knezlerine haber gönderip kendileriyle alıp veremedikleri bir şey olmadığını, Ruslarla cenk etmek istemediklerini belirttiler. Rusların buna cevabı ise haberi getiren Moğol elçilerini öldürmek oldu ve akabinde Kumanlara katılmak üzere yola çıktılar.


Savaş Öncesi Moğolların Hareketleri ve Bölgeye İntikalleri...



     Kuman ve Rus güçleri toplandıktan kısa bir süre sonra Moğollar üzerine taarruz ettiler. Taarruz edilen birim Moğolların öncü kuvvetleriydi. Bu öncüler Rus - Kuman müttefik ordularına karşı fazla bir direniş göstermeden geri çekildi. Rus - Kuman orduları yaklaşık sekiz gün boyunca geri çekilen Moğol öncülerini takip ederek nihayetinde Azak Denizi'ne dökülen Kalka Irmağı civarına geldiler. Yalnız burada belirtmek gerekir ki, Rus - Kuman birlikleri Moğollar üzerine büyük bir cesaretle saldırmış ve Moğol öncüleri biraz da bundan korktukları için geri çekilmişlerdir.


Rus - Kuman Birliklerinin Moğolları Takibini ve Kalka Savaşını Anlatan İllustrasyonlar...







     
     Ricatın sebebi ister korku ister taktik gereği olsun, Moğol komutanlarının Rus-Kuman kuvvetlerini üzerlerine çekerek bu yolla evvela yıpratıp, daha sonra muharebe yapmayı amaçlamaları dolaylı tutum açısından oldukça doğru bir karardı. Böylelikle insiyatif  Moğolların eline geçiyordu. Moğollar kendi istedikleri yerde ve zamanda Rus-Kuman ordusuna taarruz edebilecekti. Ve tüm planları da bu minvalde gerçekleşti. Düşmanları Kalka Irmağı kıyılarına geldiklerinde Moğollar ani bir saldırı başlattılar. Sekiz günlük takip boyunca yorulan, yıpranan ve gerilen Rus-Kuman askerleri Moğol taarruzu karşısında beklenenden daha çabuk bir biçimde bozguna uğradılar. Çoğu Rus-Kuman askeri batı yönüne kaçarken Kalka Irmağı'nda boğuldular ya da Moğol kılıçları altında hayatlarını kaybettiler. Rus knezlerinin de birkaçı dışında ekseriyeti öldürüldü. Savaşa girme konusunda baskı yapan Galiç Knezi Mstislav kaçmayı başaranlar arasındaydı. Moğollar savaş anlayışları gereği önlerine çıkan tüm Rus köylerini yakıp yıktılar. Köy halkından birçok kişi öldürüldü veya esir edildi. Novgorod şehrine kadar ilerledikten sonra ise dönüp, Rus sınırlarını terkettiler. Fakat Kafkasya içlerine yaptıkları bu sefer Moğollar için önemli bir keşif tecrübesi olmuştu ve daha sonra Orta Avrupa içlerine kadar yapılacak istila hareketinin bir anlamda habercisiydi.


Kalka Savaşı: Savaş Alanı...

Savaşın Hemen Öncesindeki Rus - Kuman Saldırısı... 




 
 Moğol Karşı Saldırısı...




  Rus - Kuman Birliklerinin Bozgunu...



    
     Moğollar kendilerine has savaş prensipleri olan bir toplumdu. Daha sonra "Cengiz Han" adını alacak olan Timuçin 1190 yılı civarlarında önceleri dağınık halde yaşayan Moğol kabilelerini birleştirip ortak bir eşgüdüm ile yönetmeyi başarmıştı. Askeri anlamda ise muazzam bir sistem kurmuştu. Ordusunu 10'luk-100'lük-1000'lik gruplara ayırıp, aralarında organik bir bağ oluşturmuştu. 10 askerlik birime "arban", 100 askerlik birime "jagun", 1000 askerlik birime "minghan", 10 000 askerlik birime ise "tümen" adı verilmişti. Nihayetinde 95 adet 1000'lik askeri grup oluşmuş ve modern anlamdaki bölüklerin alaylara bağlanması anlayışının temelleri atılmıştı. Bir ordu genellikle 3-4 tümenden mürekkepti. Büyük addedilebilecek seferlere 3 ordu birden katılırdı. Bu ordular birbirinden bağımsız hareket etme imkanına sahip doğu-batı ve merkez ordularıydı. Cengiz Han'ın askerlerini böyle gruplamalara ayırmasının başlıca sebebi, askerlerin savaş alanında mensup oldukları kabilelere değil de savaş gruplarına karşı aidiyet hissi benimsemelerini istemesiydi. Zaten Cengiz Han, Moğol orduları içerisindeki en seçkin 10 000 askeri seçerek, kendisine sadakati ön planda tutan "keshig" adındaki özel muhafız birliğini de aynı düşünceyle kurmuştu.


Mstislav'ın Savaş Alanından Kaçışını ve Moğol Ordusunun Geri Dönüşünü Tasvir Eden Çizimler...  







      Moğol ordusunda ornanizasyon ve lojistiğin önemi çok büyüktü. Kullandıkları silahlar ve teknikler hasımlarından çok da farklı değilken Moğolların savaş alanlarında kasırga gibi esmelerinin temelinde bu yatıyordu. Yalnızca 700 000 kişilik bir nüfusa sahip olan Moğol halkı içindeki 20 ila 60 yaşlarındaki herkes potansiyel asker olarak görülür ve seferlerin niteliğine göre bunların arasından uygun görülen sayıda insan orduya çağrılırdı. Ek olarak, ele geçirilen bölgelerdeki halklardan da münasip görülenler orduya katılırdı. Çin gibi çok büyük nüfusa sahip ülkelere saldırabilmek ancak böyle mümkün olabiliyordu. Oranizasyonun diğer önemli bir destekleyicisi ordudaki düzen ve disiplini pekiştiren büyük bir av ritüeliydi. Eğer sefer düzenlenmemişse, her kışın başında büyük bir av organizasyonu gerçekleştirilirdi. Ordular yaklaşık 3 ay boyunca hayvan sürülerini durmadan önlerine katıp ilerlerler, iki grup yaptıkları manevra ile hayvanları kuşatırken üçüncü grup hanın attığı okla başlayan av sürecinde kabilelerin kışlık yiyeceğini temin ederdi. Av organizasyonu sayesinde koordinasyon ve kuşatma becerileri arttırılıyordu.

 

Moğol Ordusu İntikal Halinde... 



 
Sabutay ve Cebe Noyan'ın Rus-Kuman Kuvvetlerini İzlemesini Tasvir Eden Bir İllustrasyon...
    


 
      Moğol ordusundaki yükselme ise tamamen askeri liyakata ve savaşlarda gösterilen başarılara bağlıydı. Akrabalık bağları ordu içerisindeki yükselmede pek bir işe yaramıyordu. Ayrıca orduda katı bir disiplin hakimdi. Yasalaştırılan genel kaidelere herkes mutlak itaat ile uyardı. Düşmanlardan ele geçirilen ganimet ortak sayılıyor, böylelikle şahsi zenginleşmenin önüne geçiliyordu. Ayrıca savaş alanında silah arkadaşlarını yanlız bırakmak, komutanların emri dışında geri çekilerek cepheyi terketmek mutlak bir ölüm cezası sebebiydi. Ufak çaplı hatalar ise kırbaçlanma ile karşılık buluyordu. Bunlarla beraber Moğol askerlerine maaş ödenmezdi. Her askerin geçim kaynağı ganimetten aldıkları paydı. Bir dayanışma örneği olarak askerler düşkün ve hasta arkadaşlarının ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için komutanlarına "kubçur" adında bir para öderlerdi.


Moğol Hafif ve Ağır Süvarisi...





     Moğol ordusunda önceleri sadece süvari sınıf savaşmaktaydı. Fakat Çin işgali mevzu bahis olduğunda süvarilerin arasına piyadeler ve istihkamcılar da katıldı. Moğollar kuşatma teknikleri hususunda zayıf olduklarından bilhassa istihkamcıları diğer toplumlardan almaktaydılar. Ordunun vurucu gücünü oluşturan hafif ve ağır süvariler müthiş derecedeki süratleri ve hareketlilikleriyle düşmanı şaşkına çevirmekteydiler. Hafif süvariler mavi ya da kahverengi renkteki "kalat" denen deri giysileri giyerler, muhtemelen vernikli deri şeritlerden yapılmış göğüs zırhı takarlardı. Başlarında her kabileye göre farklı renkleri olan koni biçimindeki kürk veya deri başlıklar bulunurdu. Ağır süvariler savaş başlamadan önce bu başlıkları demir metal miğferlerle değiştirir, göğüs zırhlarını da demir şeritlerle güçlendirilmiş hale getirirlerdi. Ayrıca tüm Moğol askerlerinin üzerinde düşman oklarının derine saplanmasını ve dışarıya kolayca çıkarılmasını sağlayan ipekten yapılmış uzun iç gömlekler giymekteydiler. Moğol askerlerinin taşıdıkları ana silah yay olmakla beraber, kullandıkları diğer silahlar kement, sol kolda elbisenin içine gizlenmiş bir hançer ve tahtadan yapılmış kalkandı. Ayrıca hafif süvari kısa kılıç ve cirit taşırken, ağır süvaride uzun - eğri bir kılıç, balta ve ucunda hasmı attan düşürmek için kullanılan bir kancanın bulunduğu 4 metrelik mızrak bulunmaktaydı. 



Moğol Süvari ve Piyadesi Savaş Alanında...







      Hem hafif hem de ağır zırhlı Moğol süvarisi 350 metre menzile çıkabilen kompozit yaylar kullanılırlardı. Bu yaylar Moğol ordusunun en etkili silahıydı; zira o dönemde batı toplumlarının kullandığı standart bir yay 35 kg. çekişe sahipken Moğol yayının çekiş gücü 80 kg. civarındaydı. Bu da batı yaylarının 200 m. civarı bir menzile sahipken, Moğol yaylarının menzilinin 350 m. civarlarına çıkmasına olanak tanıyordu. Moğolların atış stili de batılı toplumlardan farklıydı. Tıpkı Türk toplumlarının kullandığı gibi başparmak üzerinde yüzüğe benzeyen, yay kirişinin oku normalinden çok daha fazla hızlı ve isabetli fırlatmasına yarayan bir aparat (zihgir) kullanıyorlardı. Batı tipi okçulukta ise kiriş işaret parmağıyla çekiliyordu. Zihgirin kullanımı ile hem el yorulmuyor hem de daha seri atış yapılabiliyordu.


Moğol Kumandanı Ağır Süvari Hücumu İçin Davullarla (Naccara) İşaret Verdiriyor...




Bir Moğol Okçusu...



     Moğollar genellikle sol taraflarında asılı iki yay taşırlardı; bunlardan biri kısa, diğer uzun menzilliydi. Ayrıca çeşitli tipte oklar kullanıyorlardı. Kısa menzil için ağır, uzun menzil için hafif oklar; işaret vermek için havada ıslık sesine benzer sesler çıkaran oklar, yangın çıkarmak için ateşli oklar; ve zırh delebilmesi için uçları ısıtıldıktan sonra tuza yatırılmış üç tüylü okları vardı. Neredeyse yürümeye başlamadan önce atlara bindirildikleri için at konusunda da uzmandılar. Seferlere katılırken her askerin beş tane ata sahip olmak zorunda kalması atın Moğol toplumsal yaşamındaki yerini net biçimde göstermekteydi.
 
 
 
Rus Ordusu Süvarileri... 
 


 

 
 
      Moğolların savaş tekniklerine gelirsek...  Moğol ordusunun önünde her iki kanadında iki hafif süvari birliğinin bulunduğu düşmanla ilk çatışmaya girecek olan öncüler vardı. Öncülerin arkasında iki saf halinde sıralanmış ağır süvariler ve onların ardında da yine üç saf halinde sıralanmış hafif süvariler mevcuttu. Öncülerin düşmanı karşılamasının ardından, arkada bekleyen hafif süvariler ağır süvarilerin arasından geçerek düşman üzerine yürür ama saldırmazlardı. Bunun yerine düşman saflarına paralel ilerleyerek onları zayıflatmak için üzerlerine ok yağdırırlardı. Bu ok yağmuru sonrasında düşman hatlarında gedik açılırsa, hafif süvari kenarlara çekilerek ağır süvariye yol verirdi. Ağır süvari de develer üzerinde taşınan davullar (naccara)  vasıtasıyla verilen işaretin sonrasında hücuma geçerek, düşmanı bozguna uğratırdı. Eğer bu taktik başarısız olursa diğer bir taktik olan kanatlardan kuşatma (lughama) uygulanırdı. Hafif süvari düşmanın bir cenahına yüklenir ve bunu ağır süvarinin aynı cenaha saldırması takip ederdi. Bozulan düşman yapılan manevra çerçevesinde kuşatılarak parçalar halinde imha edilirdi. Diğer bir savaş taktiği ise "mangudai" denen sahte ricattı. Hafif süvari düşmana saldırarak sanki bozguna uğramış hisse verircesine alelacele geri çekilir, kendilerini takip eden düşman askerlerini geri hatta bekleyen okçular karşılar ve ağır süvari şaşkınlığa uğramış olan düşman askerini etkisiz hale getirirdi. Bu taktikte Moğollar düşmanı şaşırtmak ve kendilerini gizlemek için sis bombaları da kullanmaktaydılar. 
 
 

 Rus Ordusu Piyade Sınıfı Askerleri... 
 
 
 
 
 
 
     Moğol ordusunda sadece kaba güç ile savaşılmıyor, askeri stratejinin diğer unsurları da etkin biçimde kullanılıyordu. Bilhassa düşman hakkında her şey öğrenilmeden, düşmanın artıları ve eksileri tam olarak etüd edilmeden kesinlikle savaş başlatılmazdı. Bu nedenle çok iyi bir istihbarat ve casusluk şebekesi kurulmuştu. Ayrıca askerlerin moral - motivasyonuna büyük önem verilirdi. Cengiz Han'dan itibaren orduları idare edenler Moğolların seçilmiş bir ırk oldukları ve önlerine çıkacak her düşmanı yenebilecek kudreti ellerinde bulundurdukları yönünde askerlerin beyinlerini ustaca yıkamışlardır. Bu bağlamda diğer toplumların gözlerini korkutmak, zihinlerinde yenilmez bir Moğol toplumu oluşturmak için her yol mübah görülmüş, Moğol askerlerinin savaş meydanında katliam yapmaları bizzat komutanlar tarafından teşvik edilmiştir. Uygulanan dehşet psikolojisiyle, teslim olmayan şehirlerdeki herkes katledilerek, diğer bir çok şehrin savaşmadan teslim alınması sağlanmıştır. 
 
 
Rus Ordusu Elit Ağır Süvarileri...







     Rus ordusunda ise sayıları birkaç düzineden 3-5 bine kadar çıkabilen elit ağır süvariler vurucu güç konumundaydı. Bunlar devamlı savaş tecrübesine sahip askerlerdi. Nispeten daha genç yaştakiler okçu hafif süvariler olarak değerlendirilmekteydiler. Elit ağır süvariler gerek step-bozkır taktiklerini gerekse Avrupa tarzı savaş taktiklerini iyi ölçüde kullanabilmekteydi. Kılıç - mızrak - savaş baltası - meç ve hançerler kullandıkları başlıca silahlardı. Bunlara ilaveten, korunma amacıyla zincir zırhları ve suratlarında yüz maskeleri mevcuttu. Yüz maskeleri surat ve boyun kısımlarını korumaktaydı. Ayrıca atları savaş zamanlarında zırhlı olurdu.


Kuman (Kıpçak) Askerleri...







     Ruslar savaş dönemlerinde kontrolleri altındaki yerleşim birimlerinden milis talep edebiliyorlardı. Bunlara "Kara İnsanlar" denmekte ve silahlarını knezlikler vermekteydi. Milisler özellikle kısa mızraklarını modern savaş süngüleri gibi kullanırlarken, piyadeler içerisinde kalkan - kılıç ve yay ile teçhiz edilmiş askerler bulunuyordu.
 
 
Kuman (Kıpçak) Başbuğu ve Bir Kuman (Kıpçak) Kadın Savaşçısı...




 
      Kumanlar ise Batı Asya steplerinin önemli savaşçıları arasındaydı. Silahları, zırhları ve savaş teknikleri Moğollara benziyordu. Çok iyi ata biniyorlar, arbaleti (Tatar Yayı) etkin biçimde kullanıyorlardı. Kılıç ile beraber cirit ve mızrakla donanmışlardı. Savaş dönemlerinde vücutlarının önlerini ve arkalarını koruyacak zincir zırhlı yelekleri giymeyi ihmal etmezlerdi. Bazen miğferlerine eklenmiş yüz maskeleri de bulunabiliyordu. Kuman ordusunun belki de en ilginç özelliği kadın unsurunun etkinliğiydi. Kadınlar orduda hatrı sayılır derecede yer alabiliyorlardı.


Kalka Savaş Alanı: Günümüzdeki Görünüm...
 
 
 






 
 
YARARLANILAN KAYNAKLAR:

 
* Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi: Başlangıçtan 1917'ye Kadar, TTK Basımevi, 2010.
 
* Anthony Karasulas, Mounted Archers of the Steppe B.C. 600 - A.D. 1300,  Osprey Publishing, 2004.
 
* Christon I. Archer - John R. Ferris vd., Dünya Savaş Tarihi, (Çev.) Cem Demirkan, Tümzamanlar Yayıncılık, 2006.
 
* D. Nicolle -  V. Shpakovsky, Kalka River 1223: Genghis Khan's Mongols Invade Russia, Osprey Publishing, 2003.
 
* D. Nicolle - Angus McBride, Armies of  Medieval Russia 750 - 1250, Osprey Publishing, 1998.
 
* Harold Lamb, Moğolların Efendisi Cengiz Han, (Çev.) Göke Bozkurt, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2006. 
 
* John Keegan, Savaş Sanatı Tarihi, (Çev.) Füsun Doruker, Sabah Kitapları, 1995.

* Stephen Turnbull, The Mongols, Osprey Publishing, 1996.

* Stephen Turnbull, Mongol Warriors 1200 - 1350, Osprey Publishing, 1999.
 

18 Haziran 2012 Pazartesi

HITTİN SAVAŞI (M.S. 1187)


     I. Haçlı Seferi'nin 1099'da Kudüs'ün Haçlı orduları tarafından ele geçirilmesiyle sonuçlanmasının akabinde bölgede yaşayan Müslümanların en büyük amacı Haçlıları bu topraklardan atmak ve denetimi tekrardan sağlamak olmuştu. Halep Atabeyi Nureddin Zengi'nin (1118-1174) ölümünden sonra bölgedeki İslam toplumları arasında yaşanan kısa süreli kaosu Selahaddin Eyyubi bitirmişti. Selahaddin 1183'te Halep'i, 1186'da Musul'u hakimiyeti altına alarak bölgedeki İslam birliğini büyük ölçüde sağlamıştı.


Hıttin Savaşı'nın Gerçekleştiği 1187 Yılında Eyyubi Devleti'nin Sınırları ve Dönemin Coğrafyası





     Aynı dönemlerde Kudüs ve civarını ellerinde tutan Haçlı Krallığı'nda ise iç sorunlar mevcuttu. Kral I. Amalric'in (1163-1174) yerine geçen oğlu IV. Baudouin (1174-1185) daha çocuk yaştaydı. Tahtın vârisi konumundaki kız kardeşi Sibyl'in kocası 1177'de öldükten sonra Sibyl doğuya yeni gelmiş olan Guy De Lusignan ile evlenince, soylular arasında bazı hoşnutsuzluklar ortaya çıktı. Cüzzamlı olan Baudouin'in de 1185'de hayatını kaybetmesinin ardından Guy ve Sibyl'in tahta el koymaları, iktidarda gözü olan Trablusşam Kontu III. Raymond ve diğer bazı soyluların duruma tepki göstermelerini beraberinde getirdi. Hatta Raymond kızgınlığının sonucu olarak Müslümanlarla anlaşarak, topraklarını keşif ve ufak çaplı baskınlar için kullanmalarına izin verdi.


     Böyle bir atmosferde Guy, Selahaddin'in gücünden çekinip kendisiyle saldırmazlık anlaşması yaptı. Müslümanlar arasındaki dirlik ve düzeni yeni sağlamış olan Selahaddin için de bu anlaşma mantıklı görünüyordu. Fakat Guy'a daha evvelden bağlılığını bildirmiş olan Chatillon Baronu Reynald, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki saldırmazlık anlaşmasını hiçe sayarak Mısır'dan Suriye'ye gitmekte olan bir ticaret kervanına saldırdı ve gasp ettiği tüm malları Kerak Kalesi'ne götürdü. Selahaddin ise bu durumdan haberdar olunca hem Guy'dan hem de Reynald'dan malların iadesini talep etti. Ancak Guy'un ve Raymond'un çabaları Reynald'ı ikna etmeye yetmedi. Bunun üzerine Selahaddin Eyyubi de Reynald üzerine sefer düzenlemeye karar verdi.


Hıttin Savaşı Öncesinde Orduların Kullandıkları Güzergâhlar





     Selahaddin'in gücünden çekinen Raymond, bir günden fazla sürmemek ve sivil Hıristiyanların zarar görmemeleri taahhüdü karşılığında İslam ordularının topraklarından geçişine ses çıkarmadı. Oğlu El-Melik'ül Efdal'in komutasındaki bir keşif birliğini Akka civarlarına çıkaran çıkaran Selahaddin Eyyubi, Karek civarlarına ordugâh kurdu. Efdal ve kumandanları Akka'dan dönerken onları izleyen yaklaşık 130 kişilik Templar (Tapınak) Şövalyeleri grubu büyük üstadlarının emriyle sayıları hemen hemen 7000'i bulan Müslüman süvarilere saldırma cesaretini ya da çılgınlığını gösterdiler ve kısa bir süre içerisinde etkisiz hale getirildiler. Üstadları Gerrard De Ridefort kaçmayı başardı. Bu olaydan sonra ok yaydan çıkmıştı. Dolayısıyla Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki savaş fiilen başladı. 


Eyyubi Devleti'nin Saflarında Savaşan Askerler


(Ortadaki çizim Selahaddin Eyyubi'yi tasvir ederken, sağdaki atlı asker Tavaşileri, soldaki mızraklı asker ise hafif piyadeyi temsil etmektedir. "Tavaşi" kelime anlamı olarak "hadım edilen" manasına gelmektedir. Tavaşiler Eyyubi Devleti'nin temel ve elit birlikleriydi. Ekseriyetle Türk ve Fars kökenlilerden seçilmekteydiler. Barış zamanında da tâlim yapan atlı süvari sınıfını oluşturmaktaydılar. Zırhlı olup, ok atmakta mahirdiler. Hafif piyadeler ise zırh giymezler, kendilerini kalkanları vasıtasıyla korurlardı.)


12. Yüzyıl Türk Süvarisi...




12. Yüzyıl Arap Süvarisi...



Atabeyliklerden Katılan Piyade, Atlı Okçu (Tatar Yayı Kullanan) ve Gulam Süvarileri...





     Selahaddin Eyyubi vakit geçirmeden Raymond'un elinde bulunan Taberiye şehrini kuşattı. Taberiye'yi kuşatırken Raymond'u ve diğer Hısirtiyanları kışkırtmayı gaye edinmişti. Zira Raymond'un karısı şehirde bulunmaktaydı ve kışkırtılacak Hıristiyanlar tahkimatlı korunaklarından çıkarak meydan savaşına girebileceklerdi. Bu yüzden Selahaddin, şehri kolayca ele geçirebilecek gücü olmasına karşın, işi ağırdan aldı. Aynı sıralarda Kral Guy da Raymond ile anlaşarak ortak bir askeri güç oluşturmaya başladı. Temmuz 1187'ye gelindiğinde iki ordu da hemen hemen tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Selahaddin Eyyubi her emiri tek tek görevlendirdi, her birliğe görev taksimatı yaptırdı. Askerlerine teçhizat ile beraber bolca ikramiye dağıttı; savaşı kazanmaları halinde daha fazlasını vereceğini de vaat etti. Yapılan görev taksimatına göre Selahaddin merkez kuvvetleri kendi emrine alıyor, sağ kanadı kumandanı Takiyuddin'e, sol kanadı ise yine diğer bir kumandanı Kök Böri'ye veriyordu. Tarihsel kaynaklar Selahattin'in yaklaşık olarak 30 000 civarında bir asker toplandığını bildirmektedir.



Eyyubi Devleti Saflarındaki Atlı Okçular...


 


Orduya Gönüllü Katılan Arap Piyadeleri...






Fars Piyadeleri...



     Haçlılarda ise vurucu elit gücü sayıları 1500 ila 2000 arasında tahmin edilen ağır zırhlı şövalyeler oluşturmaktaydı. 20 000 piyade ile çevreden toplanan hafif süvariler de Haçlı ordusu içerisinden savaşacaktı. Haçlı ordusunun planı, bölgenin ana su kaynağı olan Celile'yi kontrol altına alıp Müslümanları susuz bırakmaktı. Ordunun merkezinde Guy, öncü birliklerin başında Raymond, artçı birliklerin başında ise Balian vardı. Tüm bu hazırlıklara karşın önemle ifade etmek gerekir ki, Haçlılar Müslümanlarla muharebe edip etmemek hususunda halen kararsızdılar. Hatta eşi kuşatma altındaki Taberiye'de bulunan Raymond eşini feda etme pahasına Taberiye'yi kaderine terketmeye veyahut fidye ödemeye sıcak bakıyordu. Ancak yapılan harp toplantısında korkaklıkla suçlanacak, diğerlerinin kararına ses çıkaramayacaktı.



Haçlı Ordusu Saflarında Savaşan Askerler

Hospitaller (St. Jean) Şövalyeleri...

(Hospitaller Şövalyeleri, 1100'lü yıllarda Kudüs'teki St. Jean Kilisesi civarlarında bir uhrevi dayanışma örgütü olarak kurulan bir yapılanmaya bağlıydılar. Kudüs'e gelen dindar Hıristiyanların daha ziyade bakım ve tedavileri ile meşgul olduklarından kendilerine "Hospitaller (Hastane - Bakımhane) Şövalyeleri" adı verilmiştir. Ekseriyetle İtalyan kökenlilerin oluşturdukları bir tarikattır. Savaşlarda kılıç, mızrak ve kama kullanırlardı. Savunma aracı olarak ise zincir demir zırhları, demir miğferleri ve kısa üçgen kalkanları vardı. 12 yaşından itibaren savaş eğitimi almaya başlıyorlardı. Evvela mızrak ve kalkan kullanma talimi yapıyorlar, sonra da kılıç kullanmakta mahir hale geliyorlardı. Hospitaller Şövalyeleri Haçlı Savaşları sonrasında Rodos ve Malta kuşatmalarında Osmanlılara karşı savaşmışlardı.)










     Haçlılar kendilerine yaklaşık 4 saatlik bir yürüyüş mesafesinde bulunan su kaynaklarını denetim altına alabilmek için sabah başlatılacak bir intikalin en geç öğleden sonraya kadar başarıyla tamamlanacağını düşünseler de, Selahaddin'in savaş planlamasını bu düşünceye göre şekillendirdiğinden haberleri yoktu. Evvela su kaynaklarının denetimine ve daha sonra da susuzluktan bitâp düşecek Müslüman askerlerin üzerine saldırıp, Taberiye'yi Müslümanlardan temizlemeye dayanan Haçlı planını Selahaddin'in erken bir hareketle onları ok yağmuruna tutması değiştirdi. 3 Temmuz 1187 sabahı harekete geçen Haçlı ordusu intikale başlamasından hemen sonra Selahaddin'in okçuları tarafından ok yağmuruna tutuldular. Okçu süvariler seyyar biçimde pozisyon alıp, kümeler halinde ok atıyor ve tozu dumana katıyorlardı. Yaptıkları planlama gereği 4 saatlik bir yürüyüşle su kaynaklarına ulaşacaklarını ve mevzi tutacaklarını hesaplayan Haçlılar zaman geçtikçe yoruluyor, susuyor ve gerginleşiyorlardı. Zira Temmuz ayında bölgedeki hava sıcaklığı savaşmayıp gölge altında oturan insanlar için bile tahammül seviyesini aşacak derecedeydi. Henüz öğle saatleri gelmeden Haçlı askerlerin su mataraları boşalmaya başlamıştı. Yorulan ve yürüyüşleri yavaşlayan Haçlılar ancak akşam üzeri civarlarında Taberiye ve Saffuriye arasında yer alan Hıttin bölgesinin üst taraflarındaki bir yamaca tutunabilmişti. Karşılarında Taberiye Gölü bulunuyordu ancak aradaki Lübye Ovası boyunca Müslümanlar ordugâhlarını kurmuşlardı. Yani Selahattin'in stratejisi eksiksiz işliyordu.



Templar (Tapınak) Şövalyeleri... 

(Tapınak Şövalyeleri, 12. yüzyıl başlarında Kudüs'te ortaya çıkan bir oluşumdur. Kendilerine ilk ikamet yeri olarak Hz. Süleyman mabedini seçtiklerinden "Tapınak Şövalyeleri" adını almışlardır. Köken olarak bilhassa Fransızlardan mürekkep bir tarikattılar. Öncelikli misyonları Kudüs'e gelen haçlıları korumak ve onların güvenliğini sağlamakı. Kudüs Krallığı'nda en önemli ihtiyacın Hıristiyanları koruyacak bir daimi ordu olduğunu düşündüklerinden karakter yapılarına ve ehiliyetlerine bakmaksızın hemen herkesi aralarına kabul ettiler. Böyle olunca da bağnaz, diğer Hıristiyan gruplarla işbirliğine yanaşmayan, inatçı ve kural tanımayan bir karakter kazandılar. Bu nedenle haklarında birçok menfi iddia çıktı ve nihayet 14. yüzyıl başlarında Papalık tarafından dağıtıldılar. Kullandıkları silahlar o dönemin tipik silihları olan mızrak - kılıç ve kama idi. Savaş baltası ve topuz da kullandıkları bilinmektedir. En önemli özellikleri, kendilerini tarikata adama ve savaşta teslim olmamak idi.)









     Tüm bu şartlar altında her iki ordu 3 Temmuz 1187 gecesini savaş hazırlıklarını tamamlama çabasıyla geçirdi. Bununla beraber, Selahaddin'in askerleri Haçlıların artçı birliklerini kuşatma altına almayı başardılar. Böylelikle Haçlı orduları arasında sağlıklı bağlantı kurma imkanı zayıfladı. Susuzluktan ve Selahaddin'in kuşatma harekatından bunalan Haçlılar 4 Temmuz sabahı yeniden yürüyüşe geçtiler. Haçlı hareketlenmisiyle beraber Müslüman okçuların ok atışları tekrar başladı. Böylece ana muharebe de fiilen başlamış oluyordu. Göğüs göğüse çarpışılacak mesafeye gelindiğinde Haçlıların ağır zırhlı ve uzun mızraklı şövalyelerinden gözleri korkan Müslüman askerlerin moral motivasyonunu arttırmak isteyen Selahaddin ordunun safları arasında dolaşarak askerlerini teşvik edici konuşmalar yaptı. Bu esnada, İslam ordularının Memluklerinden Mengüpars'ın cesur biçimde öne atılıp, hayatını kaybetmesi üzerine Müslüman askerler cesarete gelerek hücuma kalktılar ve Haçlı piyade saflarını bozdular. Kök Böri'nin gönüllülerinden bir askerin Haçlı ordularına yakın bir alandaki otları tutuşturup, Haçlıları ateş ve duman içerisinde bırakması onları iyice zora soktu. Savaş düzeni bozulan Haçlı piyadeleri yavaş yavaş etkisiz hale getirildiler. Süvariler ise Müslüman ordularının çemberini yarmaya çalıştılar. Raymond, Balian ve Reynald bunda muvaffak oldular ise de, Kral Guy etrafındaki 150 kadar seçkin şövalyesiyle Hıttin'in tepelerinden birine tutunmak istedi. Ancak bunda başarı sağlayamadı ve esir alındı. Ayrıca Haçlılar tarafından Hz. İsa'nın çarmıha gerildiğine inanılan haç da ele geçirildi. 


Haçlı Piyade - Süvari ve Soylularını Tasvir Eden Bazı İllustrasyonlar...







     Haçlılar dağılmış, çoğu askeri ölmüş ya da esir edilmişti. Savaş tamamen bittiğinde Selahaddin bir otağı kurdu ve ele geçirilen Haçlı soylular ile kumandanları huzuruna çağırdı. Bunların arasında Kral Guy ile daha önce Müslüman çemberini yaran ancak sonra yakalanan Reynald da vardı. Selahaddin, Kral Guy'a ve diğer soylulara nazik davranıp onları fidye vermeleri karşılığında serbest bırakmayı taahhüt ederken Reynald'a aynı biçimde davranmadı. Müslümanlara karşı kinini sıkça ortaya koyan Reynald'ın infazını bizzat yaptı (Bazı kaynaklar Selahaddin'in iyi bir lider ve kumandan olmakla beraber mahir bir asker olmadığını belirterek, kılıcını Reynald'ın kafası yerine omuzuna indirdiğini, infazı ise yanındaki askerlerin tamamladığını belirtmektedir.). Templar (Tapınak) ve Hospitalier (St. John) şövalyeleri de diğer haçlı askerlerinden ayrı bir muameleye tutularak infaz edildiler.



Hıttin: Savaş Alanı...

Öğleye Doğru...

(Mavi renk Haçlıların, kırmızı renk ise Eyyubi ordularının hareketlerini göstermektedir.)

 





Öğleden Sonra...




     Selahaddin kısa bir süre sonra Kudüs'ü ele geçirdi. Bunu haber alan Hıristiyan toplumlar ise kiliselerin kışkırtmasıyla kutsal toprakların yeniden kontrolünü sağlamak için başka bir Haçlı ordusu oluşturmanın çabasına girdiler. Kudüs'ün Müslümanların eline geçişi, 1272 yılına değin sürecek 7 Haçlı seferinin meşruiyet zeminini hazırlayacaktı. Bu Haçlı seferlerinin sonucunda Hıristiyanlar bölgede bazı kazanımlar elde etseler de, Hıttin Savaşı öncesindeki kudretlerine asla kavuşamayacaklardı.



Hıttin Savaşı'nın Cereyan Ettiği Alan: Günümüzdeki Görünüm








Taberiye Gölü...









YARARLANILAN KAYNAKLAR: 



* Amin Maalouf, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, (Çev. Ali Berktay), Yapı Kredi Yayınları, 2011.

* David Nicolle, Knight Hospitaller (1) 1100 - 1306, Osprey Publishing, 2001.

* David Nicolle, Hattin 1187: Saladin's Greatest Victory, Osprey Publishing, 1998.

* David Nicolle - Angus McBride, Saladin and The Saracens, Osprey Publishing, 1996.

* David Nicolle, Saracen Faris A.D. 1050 - 1250, Osprey Publishing, 1994.

* Hannes Möhring, Salaheddin Eyyubi 1138 - 1193, (Çev.) Ayşe Dağlı, Kitap Yayınevi, 2008.
 
* Helen Nicholson, Knight Templar 1120 - 1312, Osprey Publishing, 2004.


* John France, "Hıttin", Bütün Zamanların Yetmiş Büyük Savaşı, (Ed.) Jeremy Black, (Çev.) Nurettin Elhüseyni, Oğlak Yayınları, İstanbul, 2006, (s. 61 - 64).
 
* Ramazan Şeşen, "Hıttin", DVİA, Cilt: 17, (s., 165 - 167).


* William Weir, Dünyayı Değiştiren 50 Savaş, (Çev.) Emine Demirtaş - Mehmet Usta), Etkileşim Yayınları, 2009, (s., 42 - 49).